
Kadınların Duygusal Evrimi
Son yıllarda kadına şiddet davaları arttı. Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü (T.C. Adalet Bakanlığı) verilerine göre
2010'da 44.461 olan dava sayısı 2017'de 207.233'e yükseldi.
Peki kadına şiddeti sıfırlamanın bir formülü var mıdır?
İki yöntem var;
1-)Tüm dünyada mavi ve pembe renkler yasaklandıktan hemen sonra ulusal algıyı koruma yasası çıkarmak. Diğer bir deyişle erkek egemen toplumların KADINLAR ile ilgili tanımladığı tüm yorumları revize ettirmek. Pembe rengin bir kadın rengi olmadığı düşüncesinden tutun da evdeki temizliğin kadına mal edilmesine kadar tüm detayları ince ince işlemek gerekecek. Ve bu da imkansızdır. Bu yüzden ikinciyi uygulamak en kesin yöntemdir.
2-)Bu şeytani kadın şiddetlerini gerçekleştiren vahşilerin suçları devlet tarafından tespit edildikten (ne yazık ki bazen devlet ana değil devlet baba olduğu için suçlu olsa dahi , tepkiler kadın haklarını artırmada etkili olmasın diye suçsuzdur deniliyor) sonra onları halka teslim etmek. Halka teslim edilen mahlukatlara kısasa kısas uygulamak. Zira dünyanın hiç bir yerinde KADINLARI KORUMA yasası yok, tersine kadın hakları daima kısıtlanmıştır. Yasalara göre en fazla müebbet olur ki zaten böyle bir iğrençliği yapan birinin beyni kodestedir; bedeni hapse atılmış ne yazar ona. İbret-i alem olduktan sonra libido dengesi bozuk bir erkek müsveddesi dahi yeltenemez bir daha öyle bir vahşete(bu son cümleden emin değilim).
diye düşünüyorsanız sizin de evrilmenizin zamanı gelmiş demektir. Sosyal medyada kadına şiddeti eleştiren erkeklerin eleştiri türlerini incelediğimizde, içlerindeki canavarı bu konuda bile ayyuka çıkarmaktan endişe duymamakta. Şiddeti şiddetle kınıyor, nefreti kinle yoğuruyor, tacizi küfürlerle yorumluyor üstüne bir de bu ülkeden bi cacık olmaz diye de noktalıyoruz. Bu ülkeden çok güzel bir cacık olur efendim; yeter ki biz içimizdeki hıyarları evcilleştirelim, yoğurdumuz güzeldir bizim.
İyileştireceğiz efendiler. Ama önce kendimizi iyileştireceğiz. Bunun için de hastalığımızı kabul etmemiz gerekecek.
Sen Değiş, Dünya Değişir!
Tüm dünyayı değiştirmek isteyen biri değişime evvela kendinden başlamalıdır. Kendini dahi değiştiremeyen insanların çokluğu yüzünden ilk madde imkansızdır. Bilinçaltına yerleştirilen renklerden itibaren başlayan serüven yıllar sonra cinsel sapkınlığa sebep oluyor. Kadın dilediği kadar kapalı olsun, erkek bir topuktan dahi tahrik olabiliyorsa burada sorun kimde?
Evet mesele açıklık kapalılık meselesidir; ama bedenin değil, kafanın. Mevzu tamamen biz erkeklere enjekte edilen KADIN tanımıdır. Bunun en vahim tarafı ise bu aşının en çok da yine kadın olan annelerimiz tarafından yapılıyor olmasıdır. Annelerimizin erkek çocuk yetiştirme tarzındaki hatalar yüzünden oluşan dehşet saçan düşmandan bahsediyoruz.
Erich Fromm "Ataerkil ve anaerkil ilkeler bir sentez oluşturduklarında, her iki ilke de birbirlerini renklendirirler. Bu sentezde ana sevgisi adalet ve akılcılıkla, baba sevgisi de merhamet ve eşitlikle bütünleşir." demektedir. 'Hatalı anne sevgisi' aynı zamanda hatalı bir erkek evlat yetişmesine de sebep olabilmektedir.
Peki sizin için sonuçlar mı önemli sebepler mi? Sonuçlar diyorsanız yazının geri kalanını okumanıza gerek yok.
Yerleşik hayata geçilmeden önce kadınlar erkeklerden çok daha aktif ve zekiydi. Tek zaafları erkeklere oranla daha duygusal karaktere sahip olmaları. Bu zaafı fark eden ve kadınların ilerde kendilerini köle gibi kullanacaklarından, ilerde matriarka toplumlar oluşacağından, korkan erkekler kadınları ikna etmeyi yıllar yıllar sonra başardı: Sen evin içinden sorumlusun. Avcılık da bize ait olacak, toplayıcılık da. Senin alanın burası. İlgileneceğin şeyler ise(geçmişten günümüze doğru) anne olmak-topluluğa yeni üyeler katmak, çocuklarımızın bakımını yapmak, temizlik yapmak, öğünleri hazırlamak, yuvayı kurmak, erkeğini diğer kadınlara bakmasın diye memnun etmek, komşu kadını kıskandırmak, erkekleri eğlendirmek, onlar için giyinip süslenmek, ilgi manyağı olmak, modayı takip etmek, alışveriş yapınca rahatlamak, Gratis'te kuyruk beklemek, sosyal medyada fazla like dm ve yorum bildirimleri almak....
Bu yeni yaşam tarzı haliyle kadının hoşuna gitti(vakti zamanında Kibele ve Pandora gibi tanrılaştırıldığını unutmuştu bile). Hem eskisi kadar yorulmuyor hem de duyguları kabarıyor, dişiliğini fark ediyor, kendini farklı hissediyor. Derken kapıldı buna. Yıllar yıllar sonra öyle bir evrim geçirecekti ki kadın, hemcinsini dahi satabilecekti. Kadınlardan korkan erkekler istediğini başardı ancak bir şeyi hesaba katmamışlardı; kadın her türlü başa bela olacaktı; ister başkan olsun, ister yardımcı, ister hizmetli. Zekaları her ne kadar törpülense de, bu erkeğin zekasını ilerletmeyecekti. Erkek yine yüzyıllar öncesinde olduğu gibi azgın bir erkek olarak kalacaktı(sevindirici bir durumdur ki son yıllarda erkekliği ikinci plana atıp insan kimliği ile öne çıkan birey sayısı da dikkate değer artış göstermekte). Ve bu azgınlığa da doğa kanunu denilecekti. Kadının zekasından korkan ataların torunları, bu sefer de kadının bedeninden korkmaya başladı. Kadının DNA'sı ile oynayan erkek, kendi sonunu hazırlayacağını hiç bir zaman anlayacak kapasitede olamadı. Sonra ne mi oldu? Kadın gözünü açtı ve kaybolduğunu fark etti. Onu yine bir erkek bulup baştan yarattı. Bu gel gitler arasında sıkışan kadın dengesini tamamen kaybetti ve dişiliğini kullanıp başarılar elde etmeye çalışan günümüz kadınlar peydahlandı.
Özellikle 1980-1989 ürünleri en tehlikeli uyanık kayıplar arasına girdi:
Kadın, elit geleneğine uygun düşmeye; erkek, statükocu ve aynı zamanda aydın olmaya diğer bir deyişle atalarından biraz da olsa farklı davranmaya çalışıp durdu. Bu değişime nereden başlanılması gerektiğine bir türlü karar verememiş olmalıyız ki ülke dört beş parçaya bölündü. Sadece yedikleri, içtikleri ve/veya giydikleri ile elit olmaya çalışanlar, sadece düşünce dünyasını veya hayat felsefesini değiştirmeye çalışanlar olduk. Bir kısmımız ise dinî değişime uğradı. Devlet ana, devlet babaya dönüştüğünden beri tüm değişimler yarım yamalak kaldı. Eziklik hissinin en çok yaşandığı bir güruh meydana geldi. Öyle ki bu ezikliği partnerin fiziki nitelikleri ile yok edebileceğini sananlar bile var. Kimileri ise hiç kullanmamasına rağmen evin içine doldurduğu eşyalar ile bastırmaya çalşıyor.
Hâlihazırda coğrafya da davranışlarımızı etkiliyorken bu değişime kapalı yerleşkede bu dönemler arasında doğmak ayrı bir şansızlıktı:
Bu tür dışa kapalı yerlerde doğanlar geç kalmışlık yüzünden kendini geliştirmeye vakit kalmamasına rağmen yarım yamalak bir bürokrat-batıcı tutumlar sergiler. Kurduğu cümleler kendisine ait değildir ancak öyle bir sahiplenir ki kölesi olduğunun farkında bile değildir. Bu durumun aksini belirttiğimizde, inkâr etmesi, kendisini ele vermeye yeterlidir. Birkaç yıllık eğitim sonrası imtiyaz sahibi olursa en tehlikeli hale gelmiş demektir. Krallığını ilan eder, size biat etmek düşer. İmza atar, ahkâm keser, haksız not verir, emreder, desteklediği bir siyasi parti hata yapsa dahi olayı inada bağlar ve desteğe devam eder.Alanında ara sıra kendisine danışılmasına rağmen, aslında hep yarım aydın bilincinde davranır. Yarım yamalak kalmıştır, sosyalistliği, feministliği ve/veya nasyonalistliği.
Değişime açık şehirlerde yaşayıp sadece belirli alanlardan nasibini alanlar ise, çok daha tuhaftır:
Açık fikirlidir. Dogmatik bilgilerle beraber batıcı davranır. Daha basit bir dille, minik etek giyer, dekoltesiz olmaz der ve aynı zamanda dinî ibadetinde de geri kalmaz. Batıcı-elit, etrafında toplum ya da toplumun dini yokmuş gibi davranır, dini kişiselleştirir, tek başına bir toplum oluşturur. Misal, Tanrı içimde der. Bunlar arasında bir de hem geleneklerinden, ananelerinden bir türlü ödün vermeyen hem de modern olmaktan kendini alıkoyamayanlar var. Sanırım en dengesizi bunlar oluyor, ben de bunun içine giriyorum. Kendini arayan adam misali nereye ait olduğunu bir türlü çözemez. Eğlencesini yitirmiştir hayatının. Ancak asıl eğlence uyanınca başladı. şifre belli: sen değiş, dünya değişir. dünya değişirse dünyan ve rüyaların bile değişir.
Bu değişim sürecinde nitekim en fazla etkilenen kadınlar olmuştur. Bu ataerkil sistemde erkek sadece aydın, sahip, ata olma derdindeyken kadın kendine uygun bir yer arama peşinde koşup durmuştur: Gelenekçi, memur, boş kadın, tüketici, gerçek aydın, köle, dişi, cinsel obje, batıcı,elit, dindar. Bu kalıplara sıkıştırılan insanlar, kalbın adamı ol deyimiyle belli bir metaforda hareket etmeye başladı. Kendini yönetemeyen, sürekli bir sosyalleşme ihtiyacı duyan, kendi başına kalınca deliren, erkeksiz yaşayamayan, güçlü olmayı fenomenlik sanan gruplara dönüştürüldü.
Çok şükür ki 80-89 ürünleri arasında aydın kadın profilini oturtabilen kadınlara da sahibiz. Onlar sayesinde yüzyıl önceki düzeni getirebileceğimizi ve biz erkeklerin kadınlara bakış açımızı değiştirebileceklerine inanıyorum (Aydın kadın kimdir? sorusunun cevabı başka bir yazıda -Yüzyıllardır DeğİŞİYORUZ-değerlendirilecektir.
ynsocial
Yunus Emre